İzleyiciler

Contact

BANA ULAŞMAK İÇİN: mymyprincesss@hotmail.com/// Instagram: @myprincesss Twitter:@my_myprincess

30 Kasım 2012 Cuma

BiZ ÇoCukkeN....



Bizim çocukluğumuzda annelerimiz çalışmazdı. 
Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım. Hatta Babamın bile anahtarı yoktu. Annem evimizi...n bir parçası gibiydi, hep evdeydi.Her yere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki. . .
En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı.
Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.
Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık.
Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik.
Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.
Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık.
Annelerimiz bu durumu bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.
Mahallemizdeki teyzeler Annemiz gibiydi.
Susayınca girer evlerine su içerdik.
Ya da pencereden bize bir sürahi bir bardak uzatırlar, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik.
Kısacacı evine gidip gelen elinde mutlaka yiyecekle dönerdi.
Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi.
Bu bazen bir kurabiye, bazen bir meyve olurdu.
Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık.
Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.
Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştırırlardı bizi...
Polisler gelmezdi kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı.
Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz,
onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, 
en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.
Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık.
Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.
Azar işitip, acillere taşınmazdık. 
Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik. 
Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.
Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.
Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki. 
Komşumu tanımıyorum ama evinin camında, 
temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.
Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem.
Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece ; 
bilmem kaç kuruş hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.
Evlerimiz var, içinde yaşayan yok. 
Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok.
Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, 
ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...
Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz..
Tahta iskemlelerimizde oturan yaşlılarımız, 
onlara dede, nene diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu.
Ben kapılarında ' vale ' lerin, ' bady ' lerin beklediği yerlerden hep korkmuş çekinmişimdir.
Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp, 
taksidini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana.
Benim değildir bu kültür. Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.
Nedir bunlar? 
Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.
Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.
İyi de neden böyle olduk ? 
Biz mi istemiştik? Yoksa birileri mi böyle istedi?..
"Her toplum hakettiği gibi yönetilir" derler ya, hakettiği gibi de yaşar diyelim mi ?

22 Kasım 2012 Perşembe

Lütfen Bloğunuzda Paylaşırmısınız Bu Meleği??




3 Patili Bir Canın Çığlığı Duyun 5 Yılı Kafeste Geçmiş!



Benim bir Adım Yok Benim bir Sahibim Hiç Olmadı. 1 yaşında iken Bana bir araba çarptı..Henüz daha yaşımı bile doldurmamıştım. Uyandığımda bacağım sarılı bir şekilde idim.. Ama bir Eksiklik vardı. Bir Ayağım yoktu. Ön Patime ne olmuştu? Nerede idi. Sonra bir kaç insan konuşurken duydum onları.. Ayağımı bana çarpan arabadan dolayı kaybetmişim.. İlk günler zor oldu Benim için.. 3 ayak ile basamıyordum yürüyemiyordum. Sonra bir ara yemek yemeyi bile bıraktım.. istemiyordum koşamamak yürüyememek bunlar olmadan yaşamak bile istemiyordum. Buradaki çalışanlar yılmadılar her gün bana baktılar yemeklerimi ilaçlarımı tedavilerimi yaptılar. sonra zora olsa yürüyebildiğimi fark ettim. oluyor ayağa kalkabiliyordum artık. hatta arka ayaklarımın üzerinde ayağa bile kalkabiliyordum önümdeki demir parmaklıklara tutunarak. Bir anda tekrar yaşama sevinci kapladı içimi. Belki Belki tekrar koşabilirdim gene eskisi gibi. Kırlarda sokaklarda parklarda. Belki burda sahip bile bulabilrim onunla beraber yaşarım onunla beraber uzun bir yaşam bile yaşardım.. Bekledim Bekledim Bekledim. Her gün birileri geliyordu. Onlar geldiğinde canım çok az da olsa yansa da üç ayağım ile beni alsınlar diye ellerini uzattıklarında ellerini yalıyordum hatta iki ayağımın üzerinde bile ayağa kalkıyordum.. Ama herkes Sadece Ah yazık diyordu. Kimse almıyordu beni. Yada cins değil diyorlardı. Bazen ise Aman napıcan üç ayaklıyı diyorlardı Duyuyordum.. Ama ben 4 ayağım varmış gibi her şeyi yapabiliyordum ki. Onlara göstermek için bunu her şeyi yapıyordum geldiklerinde buraya. Sonra öğrendim ki burada bir sahibin olması için cins olman gerekiyormuş.Yavru olması gerekiyormuş. Alışamaz mış sahibine köpekler dediklerini duydum. Ama ben alışırım demek istedim. Sizi ömrümün sonuna kadar severim demek istedim diyemedim. Söyleyemedim. Anlasınlar diye tüm sevgimi onlara gösterdim. Gözlerinin içine baktım. Bir gün daha bitmişti. Gene kimse almamıştı beni. Ben isimsiz bir can'ım. tam 5 yıldır beni birinin gelip sahiplenmesini bekliyorum. 5 yıldır bu kafesin içinde sizlerin gelip beni sahiplenmesini bekliyorum. Neden gelmiyorsunuz neden beni almıyorsunuz. Ben ve benim gibi olan 3 arkadaşım daha var burada bizlerin bir ayağı yok. ve yıllardır burda bu kafeslerde kilitliyiz. bizim bir ayağımız olmasada.. Bizim sizlere verebileceğimiz sevgimiz var lütfen. Ben ve arkadaşlarım Aydın Barınağındayız Ve Bizleri sahiplenecek olan kişilere evlerini verecek olan kişilere Aydın Hayvan Dostları Derneği tüm masraflarımızı Tüm aşılarımıza kadar hepsini tedarik edeceklerini söylüyorlar. Size yük olmam size sorun çıkarmam. Masrfalrımıda ödeyecekler bakın lütfen. Kurtarın beni bu kafeslerden. Burası çok soğuk. Geceleri çok üşüyorum. Lütfen duyun sesimizi, Çığlıklarımızı. İLETİŞİM: 0544 345 67 56 



Kahroldum ağlamaktan :( 
Noolur duyarlı her blog arkadasımından bloğunda yayınlamalarını rica ediyorum , Aydın ilinde bahçeli evi olan, yada bu engelli köpeği almak isteyen bir melek arıyoruz...ne kadar çok paylaşırsak o kadar çok şansı olur...

19 Kasım 2012 Pazartesi

Ben Bir Sokak Köpeğiyim!!!!












Ben bir sokak köpeğiyim. Sadece bir köpek! Sokakta doğdum, bazıları gibi ''cins'' değildim. Hani o pet-shop'larda görüp bayıldığınız, ''Ne sevimli şey'' dediklerinizden olamadım hiç. Onlara gösterdiğiniz sevgi ve anlayışı hak edemedim hiç. Çünkü ben sokaktaydım, ben cins değildim, ben pis ve bakımsızdım.

Ben sadece bir köpeğim. Sokak köpeği!.. Sizlerin tehlikeli bulduklarınızdan, kuduz diye korktuklarınızdan; yanından geçerken çocuklarınızı kollarından çekip "Ay elleme o pis köpeği" dediklerinizden... Kendi korkularınızı herkeslere aşılayıp hedef gösterdiklerinizden... O korkularınız ki bizleri siyanürle zehirleten, pompalı tüfeklerle vurduran... O korkularınız ki bizleri tekmeleten, iten, kakan, demir sopalarla işkence eden... O korkularınız ki 5 yaşında çocuğu bile bize taşla saldırtan... O korkularınız ki 10 yaşındaki çocukların bizleri dövmesine sebep olan ve en acımasızı da siz insanoğlunun çocuklarının bundan zevk almasına, bununla eğlenmesine sebep olan... O çocuklar ki daha 10 yaşında; daha aşkı, sevgiyi, paylaşmayı öğrenmeden önce işkence etmeyi ve bundan zevk almayı öğrenen... O insanoğlu ki kendine hiçbir zararı olmayan hayvanı boynuna tel geçirip boğan...

Bazılarımız bugün pompalı tüfeklerden kurtulmuş, zehirden kurtulmuş, sözüm ona ''ölüm''den kurtulmuş, belediyelerin barınaklarında yaşıyor... Siz hiç ''ölüm'' kokusunu içinize çeke çeke yaşadınız mı? Siz hiç sürekli bağıran, can çekişen ırkınızla birlikte kendi dışkınızın içinde yaşadınız mı? Siz vücudunda kan kalmamış 2 aylık yavru bir köpeğin, damarı bulunamazken çıkarttığı insan yavrusu sesine benzeyen sesi duydunuz mu hiç? Siz hiç ağlaya ağlaya, bağırsaklarınız düğümlenmiş, vücudunuzun tamamını iltihap kaplamış bir şekilde can çekişerek öldünüz mü? Hiç sizi bir kafese kapattılar mı sizin gibi 15 tanesinin olduğu? Ve siz zayıf olduğunuz için bu kafeste saldırıya uğradınız mı, diğerleri tarafından parçalandınız mı? ''Bir tane eksilirse bize daha çok yemek kalır'' diye sizi parçalamaya kalktılar mı? Biri kolunuzda, biri bacağınızda, diğeri sırtınızda, diğeri boğazınızda, aynı anda 8-10 tanesi üzerinizde ve siz avaz avaz bağırırken insanların bile bir şey yapamadığı oldu mu? Ve siz bu parçalanma sırasında mücadeleyi bırakıp ''Tamam, artık öldüm'' dediniz mi?.. ''Artık öldüm'' diye kendinizi bırakıp, her biri vücudunuzdan bir ısırık alırken öylece yattınız mı? Üzerinizdeki bu lokmaları etinizden ayırabilmek için üzerinize soğuk su püskürttükleri ve sizin artık bunu bile hissetmediğiniz oldu mu? Sonra insanlar gelip sizi kanlar içinde, sırılsıklam dışarı çıkardıklarında, tedavi altına aldıklarında ''ölüm şokuna'' girip iyileşmek yerine öldünüz mü? Boynunuzdaki yaralardan yemek yiyemezken sizi şırıngalarla besleyip yaşatmaya çalıştı mı birkaç iyi insan? Ya da siz bugün öldünüz ve yarın sahiplendiniz mi? O hiç gelmeyen sahipler 1 gün geç geldikleri için öldünüz mü? Hani birileri sizlerden bir şekilde haberdar olduklarında ''Köpeklerin hepsi sokak köpeği mi, cins köpek arıyorduk biz'' diye sordular mı?.. Daha ''golden retriever''i telâffuz edemeyen, ''Ben gold arıyordum aslında'' diyen, pet-shoplara para vermek istemeyen ama illa ki cins köpek isteyenler sizi beğenmediği için hiç öldünüz mü?

Siz apartmanda istemiyorlar diye sahibinin getirip barınağa bıraktığı bir köpek gördünüz mü hiç? Sahibi hasbel kaza ziyarete geldiğinde onu sonsuz bir sevgi ve ilgiyle karşılayan, asla bu hapishaneye neden terk edildiğini sorgulamayan bir köpek?..

Siz sahipleri onu terk ettiği için hayata küsüp yemek yemeği reddeden, kendini kafesin köşesine yapıştırıp kimseleri yanına yaklaştırmayan, İNTİHAR eden köpek gördünüz mü?

Bu mektup bitmez... Siz de zaten tüm bunları görmeden, bunlar yokmuş gibi yaşarsınız...

Ben bir sokak köpeğiyim... Her türlü işkenceyi, sevgisizliği ve acıyı hak eden bir sokak hayvanıyım... Yavaş yavaş ölüyorum, bağırsak parazitleri kanımı emiyor, hava soğuk, üzerime yağmur yağıyor, kar yağıyor geceleri...

Ben bir sokak köpeğiyim...Tek istediğim bir parça sevgi idi...Sokakta doğmayı ne seçmedim ki? :(( .alıntı.

(( Not: Bu resimlerde gördüğünüz 3 kardeş'e anne ve babasıyla birlikte Ankara'da boş bir arsada bakmaya çalışıyorum...3 tane kaldılar 1 tanesine malesef araba çarpmış, bulundukları yerden çok fazla araba geçiyor...Eğer bir bahçeli eviniz varsa, yada köpek sahibi olmak istıyorsanız lütfen pet shop'lardan para verip hayvan almayın...Bunlarda cins köpekler kadar değerli ve özeller....son nefesine kadar ona ömürlük bakacak bir aile çıkarsa isteyene net adres yazabilirim...)))


8 Kasım 2012 Perşembe

Çok Mu Yaşlandık ???



ೋ" ÇOK MU YAŞLANDIK ? ೋ"



"Yaşı yeterince olgun olanlar hatırlarlarEvvel zaman içinde, kalbur saman içinde,
çok güzel bir ülkede mahalleler varmış.
Bu mahallelerin çocukları
birbirlerini çok severlermiş.
Dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa uçarak aşağı iner,
...beraber olacakları anları iple çekerlermiş. Kavga etseler de kin tutmaz,
her gün yeniden dünyalar kurarlarmış.
Herkeste paylaşma duygusu, sevgi ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirmiş.
O zamanlar çocuklar okula servis ile değil, köşebaşında buluşarak giderlermiş.
Onların yolunu gözlememiş evdeki bilgisayar,
şehrin en iyi dershanesi, hazırlık kursları.
Bilmezlermiş; hamburgeri, MTV'yi, Interneti, cep telefonunu, tetrisi, nintendoyu.. .
Bilirlermiş duvarların üzerinde sohbet etmeyi, hatıra defterleri doldurup
sevgileri keşfetmeyi.
Bilirlermiş horoz şekercisini, elleri kirli macuncunun tornavida ile koyduğu rengarenk macunları.
Eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi,
sonra bir ıslıkla tekrar aşağıya kukalı saklambaca kaçmayı.
Bilirlermiş o hakkında türlü şeyler söylenen
evdeki garip adamdan korkmayı, küsmeyi, aynı kıza asılmayı, torbalarla misket toplamayı,
gıcır köstek ayırmayı, değiş tokuş kaybedince kapışı,
Teksas'i, Tommiks'i, Konyakçı'nın dişlerini...
İç içe konan naylon topları, taştan kale direklerini.Üç korner bir penaltıyı.
Üzerine apartman yapılan top sahalarını, sonra o apartmana taşınan yeni dostları ve
onları kapma yarışını...
Otobüsteki biletçinin lastik silgi sarılı kalemini, yoğurtçuyu, kalaycıyı, hallacı...
Evlerin arkasındaki odun kömür depolarını.
Yakar topun yakışını.Mantarlı gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı. Yandaki mahalle ile alınan kavgayı, her kavganın çıkardığı kahramanı-ödleği.
Kan kardeşliğini, ip atlama, lastiğe basma,
topaç virtiözlüğünü, çelik çomağı, kırılan camları, toplanan paraları...
Açık hava sinemalarını, frigo buzu...
Sonra zamanla bu güzel ülkede durumlar
değişmeye başlamış.
Yaşlar ilerledikçe bu birliktelik, koruma kollama duyguları bu mahallenin
çocuklarının başlarına çok isler açmış.
Daha sonra issizlik, hayat pahalılığı,
enflasyon, köseyi dönme, adamını bulma,malı götürme falan derken, herkes yüzünde soluk bir bakış, içinde hayatın yenilgisi, çaresizlikleri,
tatminsizlikleri ile başbaşa kalmış.
Çocukları mı? Çocukları şimdi koca koca apartmanların arasında,
nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada,
emniyet içinde ve yalnız yaşıyorlar.
Anneleri babaları onları çok seviyor.
Beta kapmasınlar diye kalabalık ortamlara hiç sokmuyor.
Hafta sonları hep beraber Karum ya da Galleria'dalar.
Okul servisleri çocukları neredeyse yataklarından alıyor.
Çocuklar trafik kaygısıyla, köşedeki markete dahi gönderilmiyor.
Babalar şirketlerin bilançolarını, çocuklar da dersane reytinglerini izliyorlar.
Hepsi birer test uzmanı, sayısal-sözel yuvarlanıp gidiyorlar.
Seksek oynamayı değil ama taban puanları çok iyi biliyorlar.
Hayata açılan pencereleri Windows 95, 98... Onlar ekrana, ekran onlara bakıyor ve koca bir hayat dışarıda akıp gidiyor...
Ve şehrin dışında ağaçlar; tırmanacak,
salıncak kuracak, kalp kazıyacak mahalle çocuklarını bekliyor.
Paylaşmayan, yalnız, bencil, kafesler içinde, gürbüz, güvendeki çocukları...
Hiç sopa yememiş, ağaçtan düşmemiş, topu yandaki bahçeye kaçmamış, dizlerinde yara kabukları olmamış çocukları..." ( alıntı )
"